Daha önce gezegenlerin seslerini yayınlamıştık. Gezegenlerin seslerini dinlerken aynı zamanda dönüşlerini de görüyordunuz. Ancak bir çok kişinin dikkat ettiği bir nokta, venüsün ters dönmesiydi. Biz de sizin gibi merak ettik ve venüsün niçin ters döndüğüne dair mini bir araştırma yaptık:
Güneş ve Ay’dan sonra en parlak gök cismi olan Venüs’ün diğer gezegenlerin aksine olarak doğudan batıya doğru dönmesi konusunda Üniversite Bilimi Venüs’ün bir uyduya sahip olmamasından dolayı ters döndüğünü söyleyerek konuyu geçiştirmeye çalışır. Bu konuda fikir beyan edenler teori öne sürenleri “outsider” olarak nitelendirerek aforoz eder. İnsanoğluna yüzyıllar boyunca Dünyanın uydusunun Ay olduğunu söyleyen fakat Ay’ın dünyadan daha eski bir gezegen olduğunu gizleyen bu yapı gerçek astronomik bilgileri kendinde tutmak ister.
Kütle, boyut ve yoğunluk açısından dünyaya oldukça yakın değerler taşıyan bu gezegen yaşama olanak vermeyecek biçimde sıcak oluşu güneşe bizden daha yakın olmasından kaynaklanmaz. Güneşe ondan daha yakın olan Merkür bile Venüs’ün yanında serin bir gezegendir. Bunun sebebi Venüs’ün bütün cevresinin yoğun ve kalın bir atmosfer tabakasıyla cevrili olmasıdır. En güçlü teleskoplarla bile yüzeyi görünmez. Bu kalın tabaka sera etkisi yaratarak ısıyıda içeride hapseder . Bu nedenle gezegende yüzey sıcaklığı 480 dereceyi bulmaktadır. Atmosferinde bulunan yoğun bulut tabakaları sanıldığı gibi yağmur bulutları değil hidroklorik asitle sülfirik asit karışımıdır.
Bu gezegenin yüzey incelemeleriyle ilgili olarak yapay uydulardan bize ulaşanlar hiç de azınsanmayacak nitelikte bilgilerdir. 1975 yılında Sovyetler tarafından yollanan Venera ilk yüzey fotoğraflarını elde etmiştir. Bu fotoğraflar radarla tespit edilmiş olup bildiğimiz anlamda fotoğraflar değil radarla tespit edilmiş yüzey görüntüleridir.
Elde edilen verilere göre Venüs’ te çok sayıda kıta (büyük) olduğu tespit edilmiştir. Yüzeyde sıradışı volkanik etkinlik olduğu , yüzeyin yüzde sekseninden fazlasının binlerce volkandan soğumuş ve katılaşmış lavdan düzlüklerle kaplı olduğu anlaşılmıştır.
Venüs’te diğer gezegenlerin hiç birine benzemeyen oldukça huzursuz bir jeolojik yapı mevcuttur. Yakın zamanlarda Magellan uzay aracının gönderdiği daha net fotoğraflarda, çapları 40-50 km varan dev kraterler görülmektedir. Bunlar derin çatlaklarla birbirlerine bağlı durumdadır.
Carl Sagan Venüs’le ilgili olarak , insanoğlunun batıl inançlarında, kültürlerinde ve efsanelerinde yaratmış olduğu cehennem denen yer betimlemesi ile benzer olduğunu vurgulamıştır.
Tüm bunların yanında Venüs’ün yörünge hareketleride oldukça ilginçtir. Her şeyden önce kendi ekseni etrafındaki dönme hızı Güneşin cevresindeki dönme hızından daha azdır. Ekseni etrafındaki bir turu 243 günde Güneş cevresindeki bir tam turunu 224 günde tamamlayan bu gezegenin bir günü bir yılından daha uzundur, diğer taraftan tüm gezegenlerin aksine doğudan batıya doğru döner.
Venüs’ün dünyaya yakın olmasına karşın olumsuz koşullarının sebebi bugüne kadar bulunamamış belkide üstü kapatılmak istenmiştir. Güneş sisteminde esaslı bir atmasfere sahip dört tane dev olmayan dünya vardır : Yer, Venüs, Mars ve Titan. Eğer Satürn’ün en büyük uydusu Titan’ı saymazsak Venüs üç gezegenden biridir. Bu atmosfer tabakasının dünyanın atmosferinden daha yoğun hale gelmesinin sebebi bulutların ne zaman ve neden ortaya çıktığı, bu bulutların su içermeyip atmosferde su olsa dahi bunun çok üst tabakalarda ve buhar halinde olabileceği düşünülür.
Diğer sıra dışı özellik gezegen yüzeyindeki çok sayıda iri krater ve derin çatlakların yanı sıra tüm hızıyla devam eden jeolojik aktivitidedir. Genel bir ilke olarak yoğun volkanik aktivitenin gezegenlerin genç aşamalarında görülen bir durum olduğu söylenebilir. Laplace’ nin klasik Nebula teorisine göre Güneş sisteminde merkeze yakın gezegenler, uzak olan gezegenlerden daha gençtir. Bu durumda Dünya’nın Mars’tan, Venüs’ünde Dünya’dan daha genç olduğu söylenebilir. Ama çok yoğun aktiviteyi gerçekleştirebilecek kadar değil. Genel kurama göre gezegenler yaşlandıkça dıştan içe doğru soğuma ortaya çıkar ve kabuk giderek kalınlaşıp sertleşir . Bu yüzeyde homojen olmayacağı için, sıvı kısmın üzerinde kalan plakalar oluşur ve bunlar süreç içerisinde birbiriyle çarpışarak yüzeyde depremlere sebep olur, kimi noktalarda büzüşerek yükselerek sıra dağları oluşturur. Yaşlanma sürdükçe kabuğun (Litosfer) sertleşip soğumasına paralel iç kısımdaki sıvıda yoğunlaşarak jeolojik etkinlikleri azaltır.
Venüs gezegenimizden daha genç bir gezegen olarak tanımlansa bile, durmak bilmeyen aktiviteyi açıklamak zordur. Venera ve Magellan uyduları sayesinde yüzeyin oldukça sert olduğu bilinmektedir ki, bu belirli yaşlanmayı gösterir. O halde jeolojik aktiviteyi o gezegenin yaşından bağımsız faktörlere; mesela organik bileşimine ve yüzey ısısına bağlı olabileceği düşünülebilir. Laplace teorisine göre oldukça yaşlı gezegenlerden biri olması gereken Jüpiter ‘in uydularından İo ‘nun Güneş sistemi içerisinde volkanik açıdan en aktif gök cismi olduğu bilinmektedir.
İo ‘nun yüzeyi bir çok kez kükürtlü lavlarla kaplanmıştır, uydunun içten dışa ısı akışı konusunda incelemeler sonucunda oldukça bilgi sahibi olunmuş, bu enerjinin sebebi hakkında yeterli radyoaktivite görünmediği ortaya çıkmıştır. Bunun yerine astronomlar, volkanik enerjinin kaynağının Jupiter ‘in ve diğer uydularının İo üzerindeki çekimsel etkilerinden kaynaklanan gelgit sürtünmesi olduğunu öne sürmüşlerdir.
Öne sürülen bu teori Venüs içinde kabul edilebilirmi. ? Şu an itibariyle bunla ilgili hiç bir somut veri bulunmaz. Ama daha uzak geçmişlerde bugünkünden farklı bir yörüngedeyken yaşadığı yakın geçişler ve olası uydu çarpışmaları sırasında oluşan olağan üstü çekim etkilerinin bugün gözlenen yoğun aktivitenin başlıca sebebi olduğunu söylemek pekte haksız bir düşünce olmaz.
Sahip olduğumuz bilgilere göre evrende en fazla bulunan maddenin hidrojen, hemen ardından helyum gelmektedir. Oksijen ve karbon gibi yaşamsal elementler görece azdır. Mağnezyum, demir, silisyum ve alüminyum gibi gezegenlerin katı yapıları içinde bulunan elementlere ise gazlara göre ender rastlarız. İç gezegenler olarak adlandırılan kütleleri küçük olan Merkür, Venüs ,Dünya ve Mars ağırlıklı olarak kaya ve metalleri içerir. Gezegenlerin güneşe olan uzaklıkları arttıkça ve kütleleler büyüdükçe yapılarında uçucu maddelerin daha çok arttığını görürüz. Jüpiter, Satürn, Neptün gibi gezegenler büyük oranda bu gazlardan oluşur. Venüs metal bir çekirdeğin üzerinde kayalık bir örtü ile oluşmuştur. Bu sıkı bağlantı sayesinde onları bir arada tutabilmek için yerçekimine ihtiyaç kalmaz.
Venüs yüzeyinin 480 derecelik bir ısıya sahip olması yüzeyin hemen altındaki kaya ve metalleri akkor haline getirmeye yeterli değildir. Ergime için gerekli ısı miktarı demir için 1535 derece , bakır 1083 , nikel 1445 , gümüş 960 derecede ergimeye başlar. Budurumda yüzey sıcaklığının küçük çatlak ve çöküntü yaratarak metalleri yumuşatma ihtimali yoktur. Yoğun mağma hareketinin kabuğun iç kısmından kaynaklandığı açıklaması dışında başka bir açıklama getiremeyiz.
O halde kabuğu sert metal ve kayalardan oluşmuş dünya boyutundaki bir gezegende yaşanan yoğun jeolojik aktivite , İo örneğinde olduğu gibi güçlü bir çekim etkisiyle açıklanabilirmi. ?
Böyle bir iddia için görünürde Güneş dışında bir gezegen yoktur. Ancak devasa kütlesiyle büyük bir çekim çekim gücüne sahip olsa bile Güneşin kabuğu katılaşmış bir gezegende böyle sıra dışı bir aktiviteye yol açacak oranda şiddetli bir etkiye sahip olması pek anlamlı gelmez, keza Merkür Güneşe daha yakındır. Dünya venüse göre biraz daha uzak mesafede olmakla birlikte Venüsünküne yakın bir etki almakta ve Dünya üzerindeki aktivitelerin güneş kaynaklı olmadığı bilinmektedir. Diğer bir konu Venüs milyonlarca yıldır bugünkü konumunda dönmekte ise güneşten aldığı yoğun etkiler ile denge noktasına çoktan gelmiş olması gerekir.
Durum böyle değilse ve Venüs bugünkü konumuna bir kaç bin yıl önce geldiyse. ?
Venüs yüzeyinde değişik tipte kraterler mevcuttur. Bunların bir çoğu kabuk hareketlerine bağlı olmakla birlikte büyük meteor çarpışmalarının izlerini gösteren kraterlerde mevcuttur. Bunlar geniş çaplı ve derin omayan izlerdir. Uydumuz Ay’ın yüzeyindede çarpışmalarla oluşmuş krater izlerine raslarız. Atmosferi olmadığı için Ay yüzeyi çarpışmalar karşısında koruma kalkansızdır. Venüs söz konusu olduğunda atmosfer kalkanının önemi artar; dev meteoritlerin bu kalkanı aşarak yüzeye çarpabilmesi pek mümkün değildir. Olsa bile ender çarpışmalardır. Akla gelen soru bu kalkanın ne zaman oluştuğudur. ?
Dünyamıza çok büyük bir asteroid çarpsa dünya üzerinde yaşamın son buldurabilecek zincirleme etkiler yaratabileceği ve Venüs’ün bir kopyası olacağı bilimsel veriler ile sabittir. Venüsteki jeolojik aktivitelerin sebebi çarpışmaya bağlı zincirin bir sonucu olması oldukça yüksek bir ihtimaldir, kaldı ki böyle bir olaya somut kanıt getirilebilmesi imkansızdır.
Bilim dünyasının ısrarla görmeze getirdiği ve bundan bahseden kişiyi aforoz ettiği düşünce , bundan 7.300 yıl öncesine dek oldukça farklı ve geniş bir yörüngeye sahip, epliptikle çakışmayan ve 40 derecelik bir sapma gösteren ve konumu büyük ihtimalle Mars ve Jüpiter arasında bulunan ve bugün Asteroid kuşağı olarak bildiğimiz yerdeydi ve olasılıkla uydusuda mevcuttu.
İÖ 5310′da uzayın derinliklerinde çok uzun bir yörünge çizerek gelen ve Nibiru/Marduk/İxion olarak adlandırılan gezegenle tehlikeli bir yakın geçiş gerçekleştirdi. Bu geçiş sonrasında Venüsün tüm dengesi bozuldu. Bu yörünge geçişi sadece Venüsle ilgili kalmayıp , Merkür yapısını inceleyen bilim adamları milyonlarca yıl önce en az iki kez kendisi büyüklüğünde bir gök cismiyle çarpışma yaşadığını ve bu nedenle yüzeydeki metallerin çekirdeğe gömülerek sıvı çekirdekten mahrum kaldığını düşünürler. Bu çarpışma için en uygun aday Nibiru/Marduk uydularından biri olduğu düşünülebilir.
Yine teorilere bağlı olarak Marduk’un uydularından biriyle Venüs’ ün uydusu çarpıştı ve bu çarpışma sonrasında bugünkü Asteroid kuşağı meydana geldi. Görece büyük parçalarda Venüs yüzeyine düşerek gezegenin yörüngesinden çıkartarak içlere doğru itmiştir. Eski konumundayken büyük olasılıkla Mars atmosferi gibi ince ve seyreltik olan yüzeyi çarpışmanın etkisiyle bügünkü haline gelmiştir.
Diğer taraftan sistemin içlerinde yaşanan karmaşıklık nedeniyle Venüs önce marsa yaklaşmış, ardındanda Dünya ile yakın geçiş yaparak insanoğlunun Venüs için Tüten Yıldız imgelemi oluşmuştur. Güneşinde yoğun bir etkisiyle gökyüzünde 2,000 yıl süren bu göksel savaş Dünya tarafından itilen ve Güneşe yakalanan Venüs, Merkür ve Dünya arasında bugünkü konumuna oturmuştur. Çarpmanın en büyük etkisi eski konumundan çıkmasıyla yaşanan gezegenin dönüş hareketlerinde yaşandı. Güneş sisteminin oluşumu sırasındaki saat yönündeki momentum kuralı bozmuştur.
Astronomlar Venüsün ters dönüşüyle ilgili olarak dev bir asteroid veya kuyruklu yıldız tarafından gezegene şiddetle çarpıldığı ve bu çarpma sırasında momentumun tersine döndüğünü söylerler. Bu felaketin yakın bir geçmişte değil milyarlarca yıl önce Güneş sisteminin ilk oluşumu sırasında olduğunu söyleyerek insanoğluna ait tüm bilginin somut gerçeklikten öte masa başında kuramsal olarak oluşturulmasına zemin hazırlarlar. Çarpışma fikri onlar için yabancı olmasada çarpışmanın zamanı yaşadığımız dünyada bir çok kuramsal bilginin değiştirilmesini gerektirmektedir. Venüs’e ait çarpışma izlerinin ise artık saklanamayacak kadar yakın geçmişte olduğu bir gerçektir.
Yine teorilere bağlı olarak Marduk’un uydularından biriyle Venüs’ ün uydusu çarpıştı ve bu çarpışma sonrasında bugünkü Asteroid kuşağı meydana geldi.
Bu sözünü şöyle düzeltebilirim bu göksel çarpışma marduk uyduları ve konumu şu anki astreoid kuşağının olduğu yerde bulunan “Tiamat” adlı gezegendir.
0 Yorumlar