Yıldızname


Yıldızname nedir?

Ülkemiz insanlarının gelecekten haber almak için fala büyük bir ilgi göstermesi, birçok falcının da bu durumu bir iş haline dönüştürmesine neden olmuştur. Fal söz konusu olduğunda çoğu insan için oldukça gizemli olan yıldızname, uzun zamandır gizemini koruyan bir sır gibi görülmüştür. İnsanlarımız arasında fal ile ilgili olarak doğru bilinen yanlış listesinin en üst sıralarında yer alan yıldızname, köken olarak fal ile alakalı bir konu dahi değildir.

Yıldızname ile fal bakan kişilerin çoğu, insanları daha çabuk etkilemek için genellikle yıldıznameyi Kur’an ayetlerine dayandırır. Oysa yıldızname ile Kur’an ayetlerinin hiçbir ilgisi yoktur. İslamiyet sonrası dönemde Arap Yarımadası bölgesinde yaşayan bilim insanları, birçok konuda olduğu gibi astronomi konusunda da araştırmalar yapmıştır. Güneş, ay ve diğer gezegenlerin hareketlerini inceleyen Arap bilim adamları, yaptıkları çalışmaları doğal olarak kendi ana dilleri olan “Arapça” dilinde kayıt etmiştir. İnsanların günümüzde bir fal aracı olarak gördüğü yıldızname, aslında Arap bilim adamlarının yaptığı astronomi araştırmalarının yazılı belgelerinden başka bir şey değildir.

İnsanların günümüzde bir fal aracı olarak gördüğü yıldızname; Arapça kullanılarak yazılmış gök bilimine dair bilgiler olduğundan, bu durumu kendi çıkarına çevirmek isteyen insanlar tarafından sanki Kur’an ayetleri ile bir ilgisi varmış gibi gösterilmektedir. Kuşkusuz Kur’an bir fal aracı değildir ve yalnızca insanların yıldızname falının gerçek olduğuna inanması için bu tür bir izlenim uyandırılmaktadır. Kısacası yıldızname aslında fal ile alakası olmayan ve tamamen gökbilim ile ilgili bir konudur ve günümüzde bazı fal bakarak para kazanmak isteyen insanlar tarafından insanlara yanlış bir şekilde gösterilmektedir.

Kişinin yıldıznamesine bakılarak geçmişinde yaşadıkları bilinemeyeceği gibi, gelecekte de kişiyi neler beklediği görülemez. Ayrıca çoğu sözde büyücünün yaptığı gibi yıldızname kullanarak gelecekte karşılaşılacak kötü durumların engellenmesi de, “kesinlikle” olası bir durum değildir. Kuşkusuz bu tür insanların var olmasının nedeni, bu insanlara inanan halkımızın bizzat kendisidir.



Yıldıznameciler

Bu yöntem, hem aklen yanlış hem de İslamî hüküm itibari ile küfre yol açıcıdır.
Bazı hoca geçinenlerde Müslüman görüntüsü vermek için sakallarını göbegine kadar uzatır Euzü Besmele çekerek KUR’AN dan ayetler okur gibi yaparak yıldızname adı altında falcılık yaparlar kitab açtırma diyede isimlerler. Ve cahil Müslümanlarda gerçekten dogru yaptıgını zannederler ve inanırlar. Genelde bu yıldızname adı altında uydurulmuş kitabta ise herkesin basına gelecek veya gelebilen ve ya da duymayı istedigi kılasik sözcüklerle doludur. Baktıranda duymak istedigi sözleri duyunca kabullenir ve inanır.

Yıldıznamenin aslı isede şudur:

Anasının ve hastanın adını alır ebcede göre isimlerin tek tek harfleri rakamlar yazar toplar mesela ayşe kızı hatice diyelim her harfin arabcada rakam karsılıgı vardır her birine harflerin tek tek rakama çevirir toplar on iki burc vardır çıkan rakamı on ikiye böler kalan mesela iki olursa on iki burçtan ikinci burcta yazılanları sana okur, buda yanlıştır çünkü her insanın şekli ve ter kokusu parmak izi ve yasantısı yani kaza ve kaderi farklıdır insanlar on iki gurub deyildir ne kadar insan varsa o kadar da gurub vardır. Birde yine ayse kızı haticede binlercedir ve ikinci burca isabet eden baskalarıda vardır hebsinin kaderleri aynımıdır, ama sahtekar hoca her gelen ayse kızı haticeye hep aynı yeri okuyacaktır. Ne akıl nede mantık kabul eder

Aklen yanlıştır, çünkü bu kitaba bakan hoca önce hastanın ismi ile annesinin ismini alıp ebced hesabı ile topluyor. Sonra bölüyor . farzedelim ki adam ölmüş olsun onada bakmasını söylesek aynı işlemi yaparak cıkanı sanki yasıyormuş gibi bize okuyacaktır . yıldıznameye bakan kişi cincide olmadıgı için ona haber verecek cinleride olmadıgından size bu adam ölmüş demeyecektir deneyebilirsiniz.

Bidefa iyi bir düşünün altı milyar insan varsa altımilyar hayvan varsa yani tüm canlı varlıkların ne görüntüleri ne ter kokuları nede parmaklarındaki izler aynı deyildir. Ayrıca yaşantıları yani kaderleride ayrı ayrıdır. Peki nasıl oluyorda milyarlarca yaratıgın kaza ve kaderi ayrı ayrı iken bu Müslüman geçinen yaratık daraltıyor daraltıyorda sadece on iki sekilde kader varmış gibi kılasıik sözlerle bizleri avutuyor. Hala kabul edebilecekmiyiz hala bu gibi sahtekar Müslüman görünen insanlara gidib medet bekliyecekmiyiz. Binlerce dolar harcayıb sahte sözlere kanacakmıyız. Gelecegi sadece C.A LLAH ve Peygamberlerin bazıları onlarda Allah’ın izin verdikleri bilir yani özel kullar bunlar ne zannediyorlar kendilerini Allah’ın özel kullarımı olduklarını zannettirmeyemi çalışıyorlar. Şuna inanın ki gelecek hakkında bilgi veren kafirdir inananda kafirdir onlara dogru söylüyor diyende kafirdir. Ama geçmişten haber verebilir geçmişe bakıb gelecek hakkında tahmin yürütebilir bunu bizlerde tahmin edebiliriz gelecegimizi düzeltmek için geçmişten her zaman ders almalıyız ve hep muhakeme yapmalıyız. Gelecegimizide yönlendirmeliyiz.

Gelecege inanmanın islama göre hükmü küfürdür. Zira yıldızname kitabı çoğu yerinde gelecekten haber veriyor. Daha önce yazdığımız hadis-i şerifi burada tekrar edelim:

"Kim arrafe, sihirbaza, kâhine gider de onun söylediklerini tasdik ederse, Muhammed'e indirileni inkâr etmiştir."

Her müslümanın C.Allah'ın her müslümanı koruması için ,Hafaza ( koruyucu ) meleklerle korundugunu bilmesi gerekir cinlerin ve görmediği her şeyin kötülügünden ve zararından korudugunu bilmeli nitekim Allah'u teala Rad suresi onbirinci Ayetikerimesinde :

((Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takibciler (melekler ) vardır))

1. si Allah insanlar için melekler görevlendirir iyilikte bulunmk için onlar insanı vahşi hayvanlardan ve zararlı şeylerden korur

2.si ise şeytanların ve cinlerin şerrinden korur.

Tarık suresi 4. Ayeti kerimesinde C.Allah buyuruyorki. ((Hiç kimse yokturki , üzerinde bir koruyucu bir denetleyici bulunmasın ))

HZ.Peygamber efendimiz S.A.V.Buyuruyorki:

(mümin için taktir edilmediği sürece onu koruyan 160 melek görevlendirilmiştir. Gözü koruyan 7 melek vardır göz bal tabağının sinekten korundugu gibi korunur. Eyer kul , göz açıp kapayacak kadar bir süre kendi haline bırakılsaydı onu şeytanlar kapardı ) İşte bunları ögrendigimizde ne şeytandan ne cinden korkmamamız gerekir vede Müslüman görüntüsüyle bizleri aldatanlardan medet beklemememiz gerekir. Bize C.Allah yeterde artar bile.

Dinimizin kesinlikle yasakladığı falcılık, bir çeşit gaybdan haber vermedir. Halbuki, Kur'an-ı Kerîm; gaybı, Allah'tan başka hiçbir kimsenin bilemiyeceğini, peygamberlerle melekler dahi, kendilerine vahyedilmedikçe gaybdan haber veremeyeceklerini açıkça bildirmektedir:

"De ki: 'Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah'tan başka bilen yoktur" (en-Neml, 27/65) ve "De ki: Size 'Allah'ın hazineleri elimdedir demiyorum, gaybı da bilmiyorum...." (el-En'âm, 6/50), "Eğer gaybı bilseydim, daha fazla hayır yapardım...." (el-A 'râf, 7/188) âyetleri buna yeterli delildir.

Kendilerine "arrâf" yahut "kâhin" denilen falcıları ve bu falcılara gidip fal açtıran, onlara inanan veya destekleyenleri Peygamber (s.a.s.) ağır bir dille kınamış hatta kâfirlikle nitelemiştir. "Her kim bir arrafa gidip de ona bir şey sorarsa, kırk gecelik namazı kabul olmaz" (Müslim, Selâm, 125) buyurmuştur. Ebû Dâvûd'da geçen bir hadis ise şöyledir: "Kim bir kâhine gider, dediklerini doğrularsa; şüphesiz ki Muhammed'e indirilmiş olanı inkâr etmiş olur" (Ebû Dâvûd, Tıb, hadis no: 3904).

ـ5769 ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنِ اقْتَبَسَ بَاباً مِنْ عِلْمِ النُّجُومِ لِغَيْرِ مَا ذَكَرَ اللّهُ فَقَدِ اقْتَبَسَ شُعْبَةً مِنَ السِّحْرِ، الْمُنَجِّمُ كَاهِنٌ، وَالْكَاهِنُ سَاحِرٌ والسَّاحِرُ كَافِرٌ[. أخرجه رزين .



1. (5769)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim, Allah'ın zikrettiğinin gayrısı için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse sihirden bir şu'be iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir; kâhin sihirbazdır, sihirbaz da kâfirdir." [Rezin tahric etmiştir.



ـ5770 ـ2ـ وفي رواية: ]مَنِ اقْتَبَسَ عِلْماً مِنَ النُّجُومِ اقْتَبَسَ شُعْبَةً مِنَ السِّحْرِ، زَادَ مَا زَادَ[. أخرجه أبو داود .



2. (5770)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Kim yıldızlarla ilgili bir ilim iktibas etmişse sihirden bir şûbe iktibas etmiş demektir. (Yıldız ilmi) arttıkça (sihir ilmi de) artar." [Ebu Davud, Tıbb 22, (3905)



AÇIKLAMA:

1- Bu rivayetlerde Resulullah kendi devrinde ilm-i nücumun bir nevi sihirbazlık olduğuna dikkat çekiyor. Yıldızlar ilmi diye tercüme ettiğimiz bu ilim şubesini müneccimlik ilmi diye de ifade edebiliriz. Şimdilerde gayr-ı ciddi gazetelerin meşguliyet sahasına giren yıldız falı nevinden bilgiler. Hadisin üslubundan bu ilimle meşguliyetin yasak olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), daha önce teferruatlı olarak sunduğumuz üzere, sihirle meşguliyeti haram kılmıştır. Müneccimliğin sihirden bir parça olduğunun söylenmesi onun da yasak kılındığının ifadesi olmaktadır. Bu yasağın mahiyeti müteakip hadiste daha iyi anlaşılacak ise de burada şunu belirtmede fayda var: Hadislerde yasaklanan ilim, bugünün tabiriyle astronomi denen yıldızlar ilmi değil, astroloji denen falcılık ilmidir. Astroloji'ye "ilim" denir mi diye zihne gelebilecek bir soruyu hemen cevaplandıralım: "İlim" kelimesinin günümüzde kullanılışı itibariyle astroloji, falcılık ve birkısım sanatlara "ilim" demek yadırgansa da İslam alimlerinin ilim kelimesini kullanma an'analerine göre yadırganmaz. Sözgelimi Taşköprüzade'nin mevzuatu'l-ulum adlı, ilimleri tasnif eden eseri tedkik edildiği zaman günümüzde "ilim" kelimesini izafede zorluk çekeceğimiz nice bilgi şubelerine hep ilim dendiğini görürüz.

Resulullah tarafından yasaklanan yıldızlar ilmi hakkında şarihler şu açıklamayı yapar: Yasaklanan ilm-i nücum, yıldıza bakanların, henüz vukua gelmemiş olan yağmurun yağması, fiyatların değişmesi gibi hadisat ve vukuat hakkındaki beyanlarıdır. Namaz vakitlerini hesaplamada, kıble tayinini yapmada lazım olan ilimler bu yasağa dahil değildir.

Begavî Şerhu's-Sünne'de der ki: "Yıldızlar ilminden yasaklanan, müneccimlerce, henüz vukua gelmeden gelecekte vukuunun bilindiği iddia edilen hadiseler ilmidir: Rüzgârların ne zaman eseceğine, yağmur ve karın ne zaman yağacağına, sıcak ve soğuğun ne zaman zuhur edeceğine, fiyatların (ne şekilde ne zaman) değişeceğine dair bilgiler gibi. O kimseler bunları, yıldızların yürümesi, toplanmaları ve ayrılmaları sayesinde bildiklerini iddia ederler. Bunlar, Allah'ın kendisine mahsus kıldığı bir ilimdir. Kendisinden başka kimse bunları bilemez. Nitekim ayet-i kerimede "Kıyamet vaktine dair bilgi Allah katındadır. Yağmuru O indirir, Rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Muhakkak ki Allah her şeyi hakkıyla bilir" (Lokman 34)buyurulur.

Begavî'nin bu saydıklarının bir kısmı günümüzde ilim ve araştırma mevzuudur. Hadis bunları yasaklıyor mu diye hatıra gelebilir. Dikkat edilirse yasaklanan husus, içtimâî araştırmalara, istatistik ve mukayeselere dayanarak yapılan yorum ve tahminler değildir. Mezkur meselelerin "yıldızların seyrine, toplanıp dağılmalarına" dayanarak ileri sürülen ilim iddiasıdır.

İslam alimleri bu hususu belirtmeyi de ihmal etmezler: "Müşahede ve rasat yoluyla anlaşılan ve zevalin ve kıble cihetinin bilinmesi gibi faydalı hususların bilinmesine yardımcı olan yıldızlar ilmi yasağa dahil değildir. Nitekim ayet-i kerimede: "Karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için var eden de O'dur. Bilen bir kavm için biz delillerimizi böyle açıkladık" (En'am 97) buyrulmuştur. Böylece Aziz ve Celil olan Allah vakitleri bilmede takip edilecek yolları tesbitte yegâne vasıtanın yıldızlar olduğunu haber vermektedir. Eğer yıldızlar olmasaydı kıble istikameti bilinemezdi." Aliyyu'l-Kâri, bu hsusta şu dikkat çekici rivayeti Hz.Ömer (radıyallahu anh)'den kaydeder: "Yıldızlar ilminden kıble ve yolları tanıtacak kadarını öğrenin (astrolojiye, kâhinliğe kaçan kısmında) durun."
2- Hadisin sonunda yer alan زَادَ مَا زَادَ ibaresi mübhemdir. Bu sebeple farklı yorumlar yapılmıştır. Tercihimiz olan yorumu, tercümede parantez arasında kaydettik. Ayrıca şu tahmin de burada kayda değer:

* Bu ravinin bir ilavesi de olabilir. Bu durumda mana şöyle olur: "Resulullah müneccimlik ilmini kötülemede anlattı da anlattı." [3]



ـ5771 ـ3ـ وعن زيد بن خالد رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]صَلّى لَنَا رَسُولُ اللّهِ # الصُّبْحَ بِالْحُدَيْبِيَةِ في إثْرِ سَمَاءٍ كَانَتْ مِنَ اللّيْلِ. فَلَمَّا انْصَرَفَ أقْبَلَ عَلى النَّاسِ فَقَالَ: هَلْ تَدْرُونَ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ؟ قَالُوا: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ. قَالَ، قَالَ: أصْبَحَ مِنْ عِبَادِي مُؤْمِنٌ بِي وَكَافِرٌ؛ فأمَّا مَنْ قَالَ: مُطِرْنَا بِفَضْلِ اللّهِ وَرَحْمَتِهِ فذلِكَ مُؤْمِنٌ بِي كَافِرٌ بِالْكَوْكَبِ؛ وَمَنْ قَالَ: مُطِرْنَا بِنَوْءٍ كَذَا وَكَذَا فذلِكَ كَافِرٌ بِي مُؤْمِنٌ بِالْكَوْكَبِ[. أخرجه الستة إ الترمذي.»النَّوْءُ« هو طلوع نجم وغروب آخر، وإنما غلظ النبي # في أمرها ‘ن العرب كانت تنسب الفعل اليها، فأما من جعل المطر من فعل اللّه وأراد بقوله: مطرنا بنوء كذا: أي في وقت كذا، وهو هذا النوء الفني فذلك جائز .



3. (5771)- Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye'de, bize geceleyin yağan yağmurun peşinden sabah namazı kıldırmıştı. Namazı bitirince cemaatın önüne geçti ve:

"Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz?" buyurdu. Cemaat: "Allah ve Resulü bilir!" dediler.

"Allah Teala hazretleri: "Kullarımdan bir kısmı bana mü'min, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. "Allah'ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur yağdırıldı" diyen bana mü'min, yıldızları da inkar edici olarak sabahladı. Kim de: "Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı" dediyse o da bana kâfir, yıldıza mü'min olarak sabaha erdi" dedi!" buyurdular." [Buharî, Ezan 156, İstiska 28, Megazi 35, Tevhid 35; Müslim, İman 125, (71); Muvatta, İstiska 4, (1, 192); Ebu Davud, Tıbb 22, (3906);



AÇIKLAMA:



1- Hadiste, yağmurun yıldızların tesiriyle yağdığı inancına düşenler küfre nisbet edilmektedir. Bu hüküm sadece yağmurla sınırlı olmamalıdır. Kişi, maruz kaldığı nimetleri veya müşahede ettiği hadiseleri Allah'tan başka birşeyle açıkladığı takdirde küfre nisbet edilebilecektir.

Alimler buradaki küfürle iki ayrı küfrün kastedilmiş olabileceğini belirtirler.

* Şirk koşma küfrü, İmanla mukayese yapılmış olması bu ihtimale bir karîne olmaktadır.

* Nimete karşı küfr; buna küfân-ı nimet veya nankörlük de diyoruz. Bu ihtimalin verilmesine hadisin bir başka veçhinde gelen: "Kim, suyuvermiş olmamıza karşı bana hamd ü senada bulunursa, işte bu bana iman etmiştir" ibaresidir. Keza bir başka rivayette de: "...Bana veya nimetime küfretmiş olur" ibaresinin gelmiş olmasıdır. İbnu Abbas'tan gelen bir rivayette de: "...onlardan bir kısmı kâfir, bir kısmı şakir olarak sabaha ermiştir" ibaresi vardır. Şu halde, hadiste geçen "küfür"den maksadın imanî küfür olmayıp nimete nankörlük" olduğunu anlamayı haklı çıkaracak karineler mevcuttur.

O halde hadisin değerlendirilmesinde her iki muhtemel mananın nazar-ı dikkate alınması gerekir. Mü'min, zaten şiddetle tahzir edildiği şirk-i hafiye düşmemek için, hayır ve şer her şeyin yaratılış cihetiyle Allah'tan geldiğini bilecektir. Hele hayır, nimet, saadet gibi hoş şeylerin Allah'ın hem iradî olarak takdiri hem de yaratması olarak bilip hamdini, şükrünü eda etmesi gerekir. Belirtilen yanlış inançlara başkasında rastlandığı zaman, bu inancın küfran-ı nimet olabilme ihtimalini gözönüne alarak tekfir etme cihetine gitmemesi uygun olur. Nitekim bazı şarihler, Resulullah yıldızlar bahsinde şiddet göstermiştir. Çünkü Arapların hadisatı onlara nisbet etme âdetleri vardı. Ama, yağmuru Allah'tan bilen bir kimsenin o yıldızın doğduğu vakti kastederek: "Falanca yıldızda yağmura kavuştuk" demesi caizdir, demişlerdir.



ـ5772 ـ4ـ وعن أبى سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَوْ أمْسَكَ اللّهُ الْقَطْرَ عَنْ عِبَادِهِ خَمْسَ سِنِينَ ثُمَّ أرْسَلَهُ ‘صْبَحَتْ طَائِفَةَ

مِنَ النَّاسِ كَافِرِينَ، يَقُولُونَ: سُقِينَا بِنَوْءِ الْمِجْدَحِ[. أخرجه النسائي.»المجدحُ« بكسر الميم وسكون الجيم وآخره حاء مهملة: نجم يقال له الدبران، وبعضهم يضم الميم .



4. (5772)- Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Eğer Allah Teala hazretleri, kullarından yağmuru beş yıl tutup sonra gönderecek olsa, insanlardan bir grubu kâfir olur ve: "Micdeh yıldızı sebebiyle yağmura kavuştuk!" derdi." [Nesaî, İstiska 16, (3, 165).



AÇIKLAMA:



Micdeh (veya mücdeh) yıldızı: Bu, eski Arap inancında yağmura delalet ettiği kabul edilen bir yıldızın adıdır. Bu yıldıza Deberan yıldızı dendiği de belirtilmiştir.



ـ5773 ـ5ـ وعن قتادة قال: ]خَلَقَ اللّهُ هذِهِ النُّجُومَ لِثََثٍ: جَعَلَهَا زِيْنَةَ السَّمَاءِ، وَرُجُوماً لِلشَّيَاطِينِ، وَعََمَاتٍ يُهْتَدَى بِهَا، فَمَنْ تَأوَّلَ فِيهَا غَيْرَ هذَا فَقَدْ أخْطَأَ حَظَّهُ وَأضَاعَ نَصِيبَهُ وَتَكَلَّفَ مَاَ يَعْنِيهِ وَمَاَ عِلْمَ لَهُ بِهِ وَمَا عَجَزَ عَنْ عِلْمِهِ ا‘نْبِيَاءُ وَالْمََئِكَةُ صَلَواتُ اللّهِ عَلَيْهِمْ أجْمَعِينَ[ .



5. (5773)- Katâde rahimehullah demiştir ki: "Allah bu yıldızları üç şey için yaratmıştır: Onları semanın zineti kıldı, (semaya yükselip haber toplayan) şeytanlara atılacak taşlar kıldı, kendileriyle istikamet tayin edilen alâmetler kıldı. Kim yıldızlar hakkında başka yorumlar yapmaya kalkarsa hata eder ve nasibini zayi eder, kendisini ilgilendirmeyen ve bilgisi olmayan hatta bilmekte peygamberler ve meleklerin bile acze düştükleri bir hususta kendini külfete sokar."



ـ5774 ـ6ـ وعن الربيع مثله وزاد: ]وَاللّهِ مَا جَعَلَ اللّهُ فِي نَجْمٍ حَيَاةَ أحَدٍ وََ مَوْتَهُ وََ رِزْقَهُ؛ إنَّمَا يَفْتَرُونَ عَلى اللّهِ الْكَذِبَ وَيتَعَلَّلُونَ بِالْنُّجُومِ[. أخرجه رزين .

قالت: وعلق منه البخاري من أوّله الى قوله: ما علم له به، واللّه أعلم .



6. (5774)- Rebî de aynısını rivayet etmiş ve şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Allah'a yemin olsun. Allah hiç kimsenin ne yaşamasını, ne ölmesini, ne de rızkını herhangi bir yıldıza bağlamıştır. Bunu söyleyenler Allah hakkında yalan düzüyorlar ve kendilerine bahaneler uydur(up avun)uyorlar." [Rezin tahriç etmiştir. Buhârî, önceki kısmı, başından "...bilgisi olmayan" ibaresine kadar muallak olarak kaydetmiştir (Bed'ü'l-Halk 3).




Yorum Gönder

0 Yorumlar

Recent, Random or Label