Gizemli Simgeler


Sembol Nedir?
Sembolün Türkçe karşılığı simgedir. Sembol sözcüğünün kökeni, eski Mısır dilindeki “symbolon” sözcüğünün Grekçe’ye geçmiş hali olan symballein fiilidir; “birlikte tartışmak, birlikte birleştirmek, bir arada toparlayıp bağlamak” anlamlarına gelir. Latince’ de symbolum biçimine dönüşmüştür. Sembol, kimi sözlüklerde “daha soyut bir şeyi anlatmaya yarayan daha somut şey” ya da “evrensel yasa, ilke ve prensipleri açıklayan işaretler” olarak tanımlanır.

Sembolizm kısaca, evrensel ilke ve prensiplerin sade ve insani öğelere indirgenerek ifade edilmesi olarak da tanımlanabilir. Bir sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, en belirli, en sade, en doğal şekilde ifade eden işarettir. Sembolizm evrensel ve insanlar için birlikte kullanılan bir tür ortak alan bilgisidir ve semboller farklı dil-yazı sistemlerine sahip tüm insanlara aynı dilden hitap etmenin orta yolunu mutlaka bulurlar.

Bir sembolün evrensel olması demek, içinde evrensel bir ilkeyi, yasayı ya da prensibi barındırması demektir. Bir şeklin göründüğünden farklı anlam taşıması, ezoterik bakımdan, bir sembol olarak nitelendirilmesi için yeterli değildir. Herhangi bir şeyi ifade etmek üzere kullanılan her simgeye, her temsile, her işarete, her tasvire sembol demek doğru değildir. Örneğin Ezoterik sembolizm evrensel sembollerin derin anlamlarıyla ilgilenir. Rüyal sembolizmi rüya yorum alanını ilgilendirir. Sayı sembolizmi sayı dilinin gizemini anlatır. Renk, biçim, canlı ve cansız nesne sembolizmi olduğu gibi olaylara da sembolik açıdan bakmak mümkündür. Olayların sembolik dilini çözmeye çalışmak tamamen inisiyatik bir çalışmadır ve kişinin evrensel enerjilerle, kaynakla bağlantısını güçlendirir.

Sözcükler sembolleri açıklamaya yeterli midir?

Sözcükler bir sembolün anlamını ya da anlamlarını ifade etmek için gerekli olmakla birlikte, sembolün anlamını gerçek değeriyle ifade edemezler ve yapılan sözlü açıklamalar, yorumlar sembolün tümüyle çözüldüğü anlamına gelmez. Ezoterik ya da evrensel diyebileceğimiz gerçek semboller genellikle tek anlam içermezler. Evrensel sembollerin çok anlamlılığı bir sözcüğün birçok anlama gelmesi gibi değildir; bunu birbirine eş düzeydeki farklı farklı anlamlar tarzında düşünmemek gerekir.

Sembol bir defada asla açıklanamaz, daima yeni çözümler getirir. Daima kendini yeniler, her zaman yeni şekillerde ifade edilebilir. Her yorumun her açılımın o zaman-mekanla ve kullanılan enerjilerle bir bağlantısı vardır. Bu zaman-mekan kesişmesinde ortaya çıkan sembol açılımı farklıdır, beş yıl öncesi, bin yıl hatta beş bin yıl öncesi daha farklıdır.


Sembollerin Fonksiyonları

Sembollerin fonksiyonlarını kısaca sıralayacak olursak:

1-Araştırıcı, inceleyici bir ruh gerektirir. Uzay- zaman içine fırlatılmış insanın ruhsal macerasının ifade etmeye çalışır ve derinlemesine araştırır. Bilinmeyene uzanan bir araştırmacı gibidir.

2-Sembolün bilinemezliği ve apaçık hale getirilemeyişinin nedeni bilgimizdeki boşluklardan ileri gelir. Semboller bilgi ve akıl yoluyla değil daha ziyade sezgi yoluyla yorumlanmalıdır. Akılsal şekilde yorumlamaya kalktığımızda belli bir seviyenin üstüne çıkamayız. Sembol sansür nedeniyle kendisine nüfuz edilmeyen içerikleri kamufle şekilde daha sonra açılmak üzere şuur içerisine aktarmaya yarayan ikame edici bir ifadedir. Esas olarak şuur ötesinde temsili heyecansal ve psişik haline göre kendini ifade eder ve sürekli yayın halindedir.

3-Sembol fiilen aracılık fonksiyonu yapar, köprüler kurar, ayrı unsurları birleştirir. Yer ile göğü, madde ile ruhu, doğa ile kadim kültürü, gerçek ile rüyayı, şuur ile şuuraltını bağlar, birleştirir. İçgüdüsel bir hayatı merkezkaç kuvvet olarak ele alırsak, sembol merkezgel kuvvet gibi bir rol oynar. Yanı zıt eğilimlerin dengeye kavuşmasına aracılık eder. Bu bakımdan sembol bir denge faktörüdür. Bütün toplumlarda ve geçmiş uygarlıklarda en büyük fonksiyonlarından biri bilgiler ve öğretiler arasında denge kurma fonksiyonudur.

4-Sembol statik değildir, devamlı yankılanır, titreşim halindedir. İnsan zihni ona ulaşabildiği sürece, o onu besler. Sembol, bu yüzden gerçek bir yenileştiricidir. Rezonanslar yapmakla yetinmez, o kişinin üzerinde derinlerde bir şekil değişimi yapar.

5-İşaretle sembol ayrı şeylerdir. Bir işaret insanı devamlı ve emin yolda tutar sembol ise hep aynı yolda tutmaz geçişi önceden kabul eder. Sembol kendileri ispatlanamayan önermeler aksiyomlar gibidir. Devamlı olarak yeni bir düzene çeşitli boyutlar ilave edilir. İnsan zihninde yeni bir düzenleme yaparken devamlı olarak oraya başka türlü bilgileri, başka türlü şuursal boyutları da ilave eder. Canlı bir hali vardır ve sembol işaret değildir.

6-Görünenle görünmeyen arasındaki en anlamlı köprü semboldür.


Arşetipler ve Semboller
Aksiyomatik(eylem yapan) imajların en iyi örneklerini Carl Gustave Jung vererek onlara arşetipler adını verdi. Bizlerin milyonlarca yıl öncesinden gelen genetik toplumsal bazı imajlarımız var. Binlerce soydan gelen arşetipler sembolik topluluğun ilk örnekleri olarak gayrişuura çok derin bir şekilde kaydedilmiştir. Jung buna arşetip der.
Jung’a göre gerçek yapıyı bunlar meydana getirir. İnsan ruhunda önceden şekillenmiş, düzenlenmiş ve düzenleyen durumda olan modeller olarak, yani şekil verici bir dinamizmden ileri gelen yapılanmış tasavvur ve heyecan topluluğu olarak mevcutturlar.

Arşetipler her türlü kolektif şuur gibi yarı evrensel, doğuştan miras yoluyla gelmiş psişik yapılar olarak ortaya çıkarlar. Kendilerini büyük güçler yüklenmiş özel semboller içerisinde ifade ederler ve kişiliğin tekamülünde, birleştirici ve hareket verici önemli bir rol oynarlar.

Sembol ikiye ayrılmış bir nesne gibidir. Ya da aynı anda tüm bilgiyi dalga veya parçacık halinde kendinde barındıran atom taneciği gibidir. Örneğin birbirinden uzakta olan iki kişiden her biri o sembolün diğer yarısını muhafaza eder. İki kısım birbirine yaklaşınca aralarındaki dostluğu, eşliği anlarlar. Semboller bu nedenle ortak bir alanı tanıma işaretidirler. Sembol hem ayırır hem toplar, ayırma ve birleştirme fikrini aynı anda içerdiği için, o ya da bu mantığını barındırmaz, sembolde o veya bu ikisi aynı anda vardır. Jung’a göre sembol şüphesiz bir işaret değil daha ziyade ruhun görünmeyendeki yönünü belirtmeye ait bir imajdır. Sembol hiçbir şeyi sarıp sarmalamaz, sanıldığı gibi de açıklamaz sadece bir anlamı kendinden öteye taşır. Hiçbir kelimenin ifade edemediği kavranılmazlığın içerisine götürür. Sembolü hisseder ve algılarsısınız, gözleriniz görür ama gerçek anlamı gözlerin gördüğünün çok ötesindedir.



Semboller bilimi ve doğaüstü
Semboller bilimi doğal ve doğaüstü çeşitli realite düzenleri arasında mevcut olan bir denge üzerine kuruludur. Doğal olanda doğaüstü olanı göstermek için doğaüstü realite sembolleştirilmiştir. Doğal olanı gözlemlediğimiz zaman onda doğaüstü olanı da görmek gerekir. Bunu başarırsak, ezoterik olarak çalışıyoruz demektir. Bir bitkiyi, hayvanı, insanı, olayı gözlemlerken onda doğaüstü bir şeyler olduğunu sezdiğimiz anda biz zaten ezoteriğiz, ilham yoluyla bazı gizli bilgiler alıyoruz demektir. Karşımızdaki objeler ya da olaylar o görünümleriyle bizde doğaüstünün bir sembolü şekline bürünür.

Evren bizzat evrenüstü bir ilkenin sembolüdür. Sembol aracılığıyla evrenin kendisine ait bilgileri deşmeye başladığımız zaman evrenüstü olan ilkeleri yakalamaya başlarız. Parça bütünü sembolize ederken, mikrokozmos, makrokozmosu temsil eder.
Mikro ve makrokozmosdan söz ederken kısaca klasik fizikle kuantum fiziğine de semboller açısından bir göz gezdirmekte yarar vardır. Klasik fizik, madde ve enerjiyi hep ayrı tutar. Bilindiği üzere, 1930’larda kuantum araştırmaları Max Planck’ın ışığı incelemesiyle başladı. Planck; ‘foton kütlesiz bir enerjidir ve her kütlesiz enerji kütleli enerjinin formunu değiştirir’ diyerek, fizik kuramlarını meta-öte anlamlara taşıdı ve bir şekilde fiziksel bir sembol araştırmacısı rolünü üstlenmiş oldu. Yani sembolik olarak Planck daha derinde diyordu ki: “ Düşüncelerimiz kütlesiz bir foton ve enerjidir. Bu enerji, kütleli olan kendi bedenlerimiz dahil olmak üzere yaşantımızı değiştirebilecek güce sahiptir. Madde diye bir şey yoktur, madde denilen her şey yoğunlaşmış enerjidir. “

Klasik fizik ise insan zihninin evrensel enerjilerin şekillenmesinde hiçbir rolü olmadığını ifade ederek ve saat gibi mekanik işleyen evren modelini savundu ama artık tüm bu klasik modellemeler yerini yeniye terk etmek üzere çünkü kuantum fiziği, fizikteki yasalardan hareket ederek; evrenin şekillenmesinde ve yaşamın yönlenmesinde atomaltı parçacık düzeyindeki enerjilerin düşünce enerjisi ile bütünleşerek büyük bir etkisi olduğunu savunur.

İnsan kendisi de başlı başına evrensel bir sembolün açılımıdır ve her insan hem düşünce dünyasında hem de atom altı düzeyde dalga-parçacık ikilemi gibi davranır ve kendini hergün yeniden inşa etme şansına sahiptir, seçme özgürlüğünü kullanarak birçok olasılıktan bir tanesini seçer, onu yaşar, bu da olasılıklar dünyasının sembol dili yani sürekli yayın yapan ve değişen ritmidir.



Sembol araştırmacılarının araştırmaları sırasında dikkat etmeleri gereken bazı önemli noktalar :

Sembolün kişi üzerinde uyandırdığı etki ve tesir bireysel anlamda çok önemlidir O sembolün içermiş olduğu anlamı yaşamınıza geçirebilirseniz ilgilendiğiniz sembolün etkisini hissetmiş ve tesirini özümsemiş, ruhunuza mal etmiş olursunuz. O sembolü rüyanızda, vizyonunuzda görmüş olmanız ya da sezgisel olarak araştırma ihtiyacı duymanız sembolün anlatmak istediği şeyi yaşamınıza uygulamak istediğinizi ya da bu tip bir uygulamanın zamanının geldiğini gösterir.
Sembolün entelektüel düzeyde verdiği kitabi bilgilerden çok, araştırma sonucunda elde edilen bu bilgilerin ve okunanların içsel olarak bizde ne gibi hissiyatlar uyandırdığı ve uygulamaya yönelik neler algılattırdığına konsantre olmak daha yararlıdır. Araştırdığımız sembolle ilgili olarak elde ettiğimiz bilgileri ne kadar çok uygulayıp, ne kadarını yaşamımıza geçirdiğimiz konusu, güncel anlamda bir sembol araştırmacısı için yaşamsal önem taşır.
Sembolün bizim için ifade etmiş olduğu mana nedir? Daha derindeki manaya dikkat edip, özünü anlamaya çalışmak için bir şeyler yapılmakta mıdır?. O görülen şeyi bir sembol veya bir şekil olmaktan çıkarıp, daha içselleştirmek, daha derinleştirmek konusuna önem verilmekte midir?

Sembollerde asıl dikkat edilmesi gerek şey,onların içermiş olduğu şekil ve biçimler değil manaya dikkat etmek, manadaki derin bilgiyi alabilmek, o tesiri bünyemize alıp onu içselleştirmek, kendi yaşamımıza indirmek; yaşamımızda nasıl tanımladığımızı ve nasıl uygulama yaptığımızı, yaşama nasıl geçirdiğimizi gözlemleyebilmektir. Bu tip çalışmaların özünde yatan ana fikir, ana neden; uygulama yapmaktır.
Sembollerin biçimlerinden çok manalarına nüfuz edebilmek, o anlamı görebilmek araştırmacıyı farklı bir noktaya taşır ve yeni bir görüş penceresi açar, daha önce düşünmediği ya da hissetmediği, algılamadığı farklı gerçeklerle karşılaşmasına neden olur.


Gizli Semboller
vastika (Sanskritçe: स्वस्तिक ) veya Gamalı haç tarih öncesi dönemlerden kalma sembol.

Kökenbilim

Gamalı haç ismi Yunanca gama (Γ) harfine ve haç şekline (+) atfen verilmiştir. Svastika kelimesi Sanskritçe'deki su (iyi) ve asti (olmak) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. "İyi olmak mutlu ve sağlıklı olmak" anlamlarına gelir.[1]

Svastika Hinduizm Budizm ve Jainizm'e göre kutsaldır. Kökeni pek çok antik uygarlığa örneğin Mayalar Navarrolar ve Sümerler'e M.Ö. 4000'li yıllara dayanır.

Vişnu'nun 108 sembolünden biridir ve kolları saat yönünde dönük olan şekliyle başarı ve uğurun yanı sıra hayatın kaynağı olan güneş ışığını simgeler. Kolları ters yöne dönük şekli ise geceyi ve uğursuzluğu ifade eder.

Svastika'nın dört kolu dört kozmik gücü (ateş su hava toprak) simgelemektedir. Ayrıca bazı kaynaklarda eski dönemlerde bu sembol sayesinde dört kozmik gücün etki altına alınıp büyü yapıldığı belirtilir.[2]

SVASTİKA (Sanskrit dilinde "mutluluk getiren") olarak da bilinir bütün kolları eşit uzunlukta olan ve aynı yönde (genellikle saat yönü) dik açılarla kıvrılan haç. Başarı ve şans simgesi olarak Antik Çağdan günümüze dünyanın hemen her yerine yayılmıştır. Eski Mezopotamya uygarlıklarının metal paralarında yaygın biçimde kullanılan bir simgeydi. İskandinavya'da ise kolları sola dönük gamalı haç Tanrı Thor'un çekicini simgeliyordu. Erken Hıristiyan ve Bizans sanatlarının (büyük harf 4 gamma'dan [ Γ ] oluşan gamma haçı ya da crux gammata) yanı sıra Güney ve Orta Amerika'da Mayalar Kuzey Amerika'da da özellikle Navaholar arasında kullanılmıştır.

Hindistan'da ise hâlâ Hindular Caynacılar ve Budacıların en çok kullandığı uğur simgesidir. Caynacılarda yedinci Tirthankara'nın (Kurtarıcı) simgesidir; dört kollu oluşuyla ibadet eden kişiye yeniden doğabileceği dört yeri (hayvanlar ya da bitkiler dünyası cehennem ölümlüler dünyası ve ruhlar dünyası) anımsattığı da söylenir.

Hindular (ve Caynalar) muhasebe defterlerinin ilk sayfalarına kapı eşiklerine kapılarına ve tanrılarına sundukları nesnelerin üzerine gamalı haç işareti koyarlar. Sağa dönük yani kolları saat yönünde dönen gamalı haçla sola dönük gamalı haç (sauvastika) arasında kesin bir ayrım yapılır. Sağa dönük gamalı haç güneşle ilgili bir simge olarak kabul edilir ve kollarının dönüşü güneşin günlük hareketini (Kuzey Yarıküre'de güneş doğudan güneye daha sonra da batıya geçer) temsil eder. Sola dönük gamalı haç ise daha çok geceyi ürkütücü tanrıça Kali'yi ve büyücülüğü simgeler.

Budacılıkta Buda'nın ayaklarını ya da ayak izlerini simgeleyen gamalı haç yazıtların başına ve sonuna konur. Günümüzde Tibetli Budacılar gamalı haçı giysilerde süs olarak kullanırlar. Budacılığın yayılmasıyla birlikte gamalı haç Çin ve Japonya'da çokluğu bereketi bolluğu ve uzun ömrü simgeleyen görsel öğe olarak kullanılmıştır.[3]

Kimi iddialara göre OZ Damgası Gamalı Haç Svastika adlarıyla anılan bu işaret Ön-Türk göçleriyle Hindistan a gitmiş Nazilerin Hint-Cerman ırkı teorilerinin amblemi halinde ortaya çıkmıştır. Bu simgeÖn-Türklerde OZ'laşarak tanrıya erişmeyi temsil eder.[4]

Bu haçın anlamı ( Mu'daki özgün haliyle) Yaratıcının emirlerini yerine getiren 4 baş meleği sembolize eder (Gabriel Michael Uriel ve Rafael) Bunlara 4 kutsal sütun mahşerin 4 atlısı 4 elementin 4 başkanı vs gibi isimlerle anılmışlardır. Bunların Yaratıcının evreni oluşturmak için verdiği 7 yaratılış emrinin uygulayıcıları oldukları düşüncesi hakimdir Mu'nun kutsal metinlerinde. Yalnız bunlar ayrı ayrı değil de hep birlikte hareket eden tek bir güç oldukları görüşü hakimdir. Örneğin kare şekli evreni temsil eder fakat kare dik olarak baklava deseni şeklinde çizildiğinde ise bahsettiğimiz 4 ilksel gücü sembolize eder. Yani ne haç Hıristiyanlığın bir buluşudur ne heksagram Yahudiliğin buluşudur ne de ay Müslümanlığın buluşudur. Hepsi de sonradan sahiplenilmiştir.

Konuya ilgi duyanlar "Mu'nun kutsal sembolleri" adlı James Churhward'ın yapıtını inceleyebilir.


Kıpçakların Güneş'i temsil eden OZ Damgası.
Gamalı Haç Svastika OZ damgası ve ÖN-TÜRKLER

OQ Türkleri OQ damgasıyla temsil edilirlerdi. Geçmişte kullanılan bu işaret günümüze kadar halı kilim ve taşa uygulanmış biçimde süregelmiştir. OQ Türkleri zamanla Hıristiyanlığı benimseyince bu OQ damgalarını kullanmaya devam etmişlerdir. Ön-Türklerin de kullandığı OQ damgası yönetim savaşçı manalarına da gelmektedir. Ok ucu ok bayrağı demek olan OQ kelimesi Latince'de kroçe (croce) şekline dönüşerek haç anlamında kullanılmıştır. Ayrıca OZ damgasını göç ettikleri yeni mekânlarına da taşımışlardır. OZ damgası Gamalı Haç Svastika olarak da bilinmektedir. Bu damga Ön-Türklerde OZ'laşarak tanrıya erişmeyi temsil eder.

Orta Asya medeniyet abidelerinin üzerinde bulunan çok sayıda kaya resmi işaret ve damga yüzyıllardan günümüze ulaşmıştır. Bunlardan en gizemli ve ve en çok kullanılan işaretlerden biri de "OZ" damgası/çarkı felektir.

Ön-Türklerde kullanılan "OZ" diye okunan damganın nerede ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmese de çoğunlukla "svastika" olara isimlendirilmiştir. Svastika Hintçe bir kelime olup "Si" yada "su" (iyi) ve "as" (olmak) eklerinden oluşmaktadır. Bu şekliyle kelime "mutluluk" ve "hayal" anlamına gelir.


Bir Hindu Tapınağı

Bu damga Ön-Türk göçleriyle Hindistan'a gitmiş Nazilerin Hint/Cerman ırkı teorilerinin amblemi olarak ortaya çıkmıştır. Ön-Türklerde "OZ"laşarak Tanrıya erişmeyi temsil eden bu damga Nazilerde insanlık suçu timsali olarak kullanılmıştır.

"OZ Damgası" öbür dünyaya geçerek orada şekil değiştirerek ( metamorfoz ) yeniden oluşum şeklindeki düşünceyi kapsar. Mevlevi ve Bektaşilerde insanların grup halinde eksenleri etrafında dönerek "göğe" yükselme inancı yaygındır.

Saz şairleri de sazları ile Canları "OZ"laştırır. Tanrıya eriştirirler. Bu nedenle saz şairlerine OZ/AN denilmektedir.

"OZ"laşma kavramının ateş kültünden geldiği düşünülmektedir. Bu kavram güneş kültüne ait kutsama töreninde görülmektedir. Kutsama Töreni de Tanrı Boğanın boynuzlarıyla güneşe erişilen yeryüzünün iyilik ve bereketini güneş vasıtasıyla ışık ve enerji halinde yeryüzüne yılan şeklinde ulaşmasını temsil etmektedir.

M.Ö. 8 binlere ait kaya resimlerinde gördüğümüz dünya görüşü gelenek halinde günümüze gelmiştir. "OZ"laşarak Tanrıya ulaşma fikri Mevlana'ları Yunus Emre'leri Anadolu'ya gönderen Ahmet Yesevi'nin temel felsefesi idi. Ahmet Yesevi için yaptırılan külliyenin temel süsleme motiflerini "OZ damga"sı oluşturmaktadır.

Tarihin bir çok devrinde bir çok millet bu damgayı kendisine göre yorumlamış sahip çıkmıştır. En eski örnekleri Türkistan Kara - tau Ala - tau ve Jungar Ala - tau'larında bulunmaktadır. Karatav KültürüHimalayalar' ın güney batısından Hindistan'ın kuzey batısındaki Aravallı dağlarına ve eteklerindeki THAR çölüne kadar iner. Karatav Kültürü'nün doğu sınırı Himalayaları ve Tibet'i batıdan çevirir. Çin'e gitmez. Kuzeye Yükselir. Fergana vadisini geçer. Bu yüzden svastika Hindistan bölgesinde sıkça görülür.

Birçok bilim adamı bu işareti güneşin sembollerinden biri olarak kabul ederler. Bu araştırmacılara göre Svastika insanoğlunun güneşle olan iptidai/büyüleyici ilişkisini veya güneş kültünü sembolize eder. İşte bu sebepten ötürü Svastika işareti ile güneş tarifinin birbirine benzemesi hiç de tesadüfî değildir.

Tek Tanrı inancı büyük çoğunlukla Ön-Türkçe yazıtların içeriğini oluşturur. Bu inanç ve Tanrıya erişme gereksiniminden ateş kültü ve ateş evleri doğmuştur. Bilhassa üzerinde durmak gerekir ki Ateş kültüAteşe tapmak değil Ateşi tanrıya erişmek için kullanmak demektir. Ön-Türkler Tanrıdan eş olarak doğduklarına inanırlar Toplanıp kendi aralarından birini Buğ ( bey-ced) seçerler bu kişi halkına kul köle gibi hizmet etmekle yükümlüdür. Ölümünde yeniden toplanan halk Buğ'a ki Buğ eğer halkına iyi hizmet etmişse Tanrının kendine lütfettiklerinde başarılı ise vücudunun ateşe verilmesi hakkını tanır. Ateş evinde yapılan özel merasimle Buğ' un vücudu yakılır ruhu Tanrıya vücudunun külleri ya dayarı yanık kemikleri toprak kaplarda saklanır.

Ateş evleri ve toprak kaplar Ön-Türkler'in varlığını gösteren en büyük belgelerdir. Hint yada antik Grek kökenli olduğu sanılmaktadır. Ateş kültü Ön-Türklere ait olmakla birlikte asla Ön-Türkler'in ateşe taptıkları anlamını taşımaz. Bu kültü canın Tanrıya uçurulması için kullanılan bir "araç" olarak geliştirmişlerdir.

Bu araç ateş kavramı tarafından sistemleşmiş olduğu için "Ateş kültü" adını almış olup "OZ" damgası ile anılır.

Ateşle ilgili bir diğer kült ise "Güneş Kültü"dür. Ateş kültü ile ilişkilidir. Ön-Türkler güneşte Tanrının kudretini enerji ışık kudretini görürler güneşe tapmazlar yani hayat veren dört ana kürenin güneş enerjisi ile birlikte birbiriyle etkileşimi sonucunda belirli bir nitelik kazanarak hayat bulduğuna kanaat getirmişler ve bu güneş kültünü Çark-ı Felek ( Svastika ) damgasıyla temsil etmişlerdir.


<<Hindu Svastikası
<<Nazi Svastikası


Nazi Partisi'nde kullanımı

Gamalı haç I. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Alman Nazi partisi ve hükümeti tarafından amblem olarak kullanılmaya başlanmıştır.Daha sonra Nazi Almanyası'nın da bayrağı olmuştur.

Almanların bunu okült olarak kullanmaları Thule tarikatı ile başlar. Bu tarikat daha sonra NSDAP olarak kurulacak olan Alman Sosyalist İşçi Partisinin temelini oluşturmuştur. Daha sonraları tüm devlet teşkilatlarına ulaşmıştır.[2]

Nazi Almanyası'nda kolları saat yönünde kıvrılan gamalı haç (Almanca Hakenkreuz) ulusal simge olarak kabul edilmiştir. 1910'da şair ve Nasyonel Sosyalist ideologlardan Guido von List gamalı haçın tüm antisemitik kuruluşların simgesi olmasını önerdi ve 1919 - 20 yıllarında kurulan Nazi Partisi bu simgeyi benimsedi. 15 Eylül 1935'te koyu kırmızı zemin üzerinde beyaz bir daire içinde yer alan siyah gamalı haç Almanya'nın ulusal bayrağı oldu. Gamalı haçın bu biçimde kullanılması II. Dünya Savaşı'nın sonunda Mayıs 1945'te Almanların teslim olmasıyla sona erdiyse de bu simge Yeni - Nazi gruplarınca hâlâ benimsenmektedir.[3]
Alman Hava Kuvvetlerinde Gamalı Haçın Kullanılması

Gamalı haçların (swastika : Hakenkreuz) büyüklükleri ilk olarak 1933'de Nasyonel Sosyalist Parti'nin iktidara gelişiyle ortaya çıkan kırmızı kuyruk bandının yüksekliği ile orantılı olarak verilmiştir. Gamalı haçın kollarının genişliği bant yüksekliğinin % 10'u oranında belirlenmiş ve beyaz bir disk üzerine sade siyah bir haç olarak uygulanmıştır; diskin çapı bandın % 75'i oranındadır.

Birleşik Krallık'ta panik kamuflaj önlemlerinin uygulandığı Münih Krizi'yle birlikte tesadüfen Alman kamuflaj yönergesi de kırmızı bant ve beyaz diskin iptalini içerecek şekilde değişti. Gamalı haç şimdi azaltılmış bir görünürlük önlemi olarak beyaz ile çerçevelenmiş olmakla birlikte hâlâ artık sanal olan bir bandın yüksekliğiyle orantılı büyüklükteydi. Muhtemelen savaştan sonra bandın tekrar uygulanabileceği veya bazı yurtiçi görev uçaklarında gereksinim duyulabileceği varsayılmış olabilir. İşaretleme o yüzden hâlâ aynı yere kuyruk ve kuyruk dümeni üzerine yapılmıştı.

İkinci hat uçaklarının yeniden işaretlenmesi ile aynı zamana rastlayan Mart 1940'da sadece çok küçük sayılabilecek kuyruklardakiler dışında gamalı haç dikey stabilizeye yerleştirildi. Bu son durumda (özellikle başta Storch pilotlu V1 vs olmak üzere) kuyruk dümenine kadar izin verildi. Bu direktifin yayınlanması ile ' önerilen ' tipik boyların ölçülerini içeren bir şema yapıldı. Bununla birlikte bu şema haçın kol oranlarının değiştiğinin ortaya çıkmasıyla geleneği yıkarak karışıklığın artmasına yol açtı. Şemada kollar arasındaki boşluk orijinal oranda kalmış fakat kolların genişliği - beyaz çerçeve olmadan aradaki boşlukla aynı genişlikte olması gerekirken - şimdi beyaz çerçeveyi de ihtiva edecek kalınlıkta olmuştu. Karışıklık iki farklı yorum ortaya çıkardı; orijinal 5 çarpımlı artı çerçeveli eski oranları koruyan ve şemaya uymayan birincisi; şemada verilen görece olarak daha ince ve daha kısa kollu gamalı haçı uygulayan diğeri. Birçok tasarım bürosu oranlama üzerindeki önceki bilgilerinin değerine güvendiklerinden oldukça iyi bir şekilde sorunun üstesinden geldiler ve 5 eşit bölümlü artı çerçeveli orijinal çizimleriyle devam ettiler. Arazide ve küçük geçici merkezlerde gamalı haçın değişik varyasyonları da ortaya çıkmıştır. Ayrıca RLM70'den RLM75'e kadar yani tamamen yeşil ve gri renkli desenler kullanılarak yapılan bütün kamuflaj uygulamalarında kullanılmak üzere gamalı haçın durumunun nasıl olacağının detaylı olarak belirtilmesi de dikkat çekicidir ve savaş ilerledikçe bazı üretim partilerinde görünürlüğü azaltmak ve boya tasarrufunda bulunmak maksadıyla siyah iç zeminin bu ve diğer renkler ile değiştirilmesi yaygın hale gelmiştir.

Savaşın sonlarına doğru boya stoklarının kritikleşmesiyle tek renkli veya sadece tek renk çerçeveli gamalı haçlar standart hale geldi. Gizleme ihtiyacını desteklemek üzere boylarında küçülmeler oldu. Diğer renkler düşük görünürlük sağlamak için yapılan özel boyamalar ortalarının sislenmesi gece gölgelendirmesi gibi uygulamalar maalesef asıl gamalı haç işaretinin görüntü etkinliğini azaltacak ve daha sonraları da tamamen örtecekti.

Bazı boyutların elde edilebildiği durumlarda gamalı haçların gerçek değerdeki ölçülerini almak dikkat ister. Tek bir tanımlanmış ölçü toplam olarak "5 çarpımlı" (yani sadece siyah zeminlerin boyu) ya da beyaz çerçeveyi ihtiva eden toplam boy olup olmadığını açıklamaz. Doğru kontrol sadece kullanım kılavuzundan veya "resmedilmiş" boyları veren çizim çalışmalarından olabilir. Gamalı haçlar için yukarıda bahsedilen mevcut olabilecek her iki boydaki işaretin açıklaması aşağıda gösterilmiştir






Yorum Gönder

0 Yorumlar

Recent, Random or Label