Sfenks’in neden yapıldığı artık biraz daha açık. Mısırlı Atlantalılar bu en harika heykellerini, bıraktıkları en eşsiz hatırayı, Işık Tanrıları olan Güneşe adamışlardı. (Paul Brunton)
Büyük Piramit’i yapanların, piramidin iç kısmını yapmak için taş çıkarırken bıraktıkları bir kaya yığını, Keops zamanında, insan başı taşıyan, boylu boyunca uzanmış dev bir aslana dönüştürüldü… (I.E.S. Edwards)
Bu alıntılar, Sfenks hakkındaki birbirinden uzak yorumların örneğidir: Bir yanda tamamen mistisizm ve diğer yanda sevimsiz bir pragmatizm. Yaşamının büyük bir bölümünü kuma gömülü olarak geçiren Sfenks’in yaşı ve yapılma amacı, nasıl yapıldığı, içindeki gizli bölmeler, kehanetlerdeki rolü ve en az onun kadar gizemli olan piramitlerle bağlantısı hep merak konusu oldu. Varsayımların çoğu, sürekli Sfenks’i daha iyi öğrenmek için uğraşan ve bu yapının sırrı hakkında görüşler ileri süren Mısır araştırmacılarını ve arkeologları umutsuzluğa düşürmektedir. Giza platosunun üzerinde onu savunurmuş gibi duran Eski Mısır’ın ve günkü Mısır’ın bu ulusal sembolünün, belki de alışıp gelmiş bir işlevi vardı: Yüzyıllar boyunca şairlerin bilginlerin, mistiklerin, maceracıların ve turistlerin hayal dünyasını meşgul etmek. Giza Sfenksi Mısır’ın ruhunu temsil etmektedir.
Yüzü güneşe dönük Büyük Sfenks, Kahire’nin 6 mil kadar batısında, Nil Nehri’nin batı kıyısında bulunan Giza platosunun üzerindedir. Mısırlı hükümdarlar ona güneş tanrısı olarak tapınıyorlardı ve Hor-Em-Akhet (Ufkun Gök Tanrısı) diyorlardı. Sfenks, üç büyük piramide - Büyük Piramit Khufu (Keops), Khafre (Chepren) ve Menkaura (Mycerinus) – kısa bir mesafede, firavunların hükümdarlık merkezi olan eski Memphis’teki büyük mezarlıktadır. Yapı, 73 metre uzunluğu ve yer yer 20 metreye varan yüksekliğiyle, eski medeniyetlerden günümüze kalmış en büyük heykeldir. Kötü güçlere karşı koyduğuna inanılan kutsal kobra yılanının bir kısmı ve sakal bugün bulunmamaktadır. Sakal kısmı halen British Museum’da sergilenmektedir. Sfenks’in başının her iki kısmındaki uzantılar, Mısır krallarının taktığı bir tür başlıktır. Sfenks’in başı binlerce yıldır erozyondan dolayı ağır hasar aldıysa da, kulaklarından birinin etrafında, ilk yapıldığında kullanılan boya hâlâ görülebilir. Sfenks’in yüzünün ilk yapıldığında koyu kırmızıya boyanmış olduğu sanılır. Pençelerinin arasındaki küçük tapınakta firavunların güneş tanrısı şerefine koydukları düzinelerce üzeri yazılı sütun vardı.
Sfenks günümüzde insanlar ve kirlilikten dolayı çok zarar görmüştür. Aslında onu tamamen yok olmaktan kurtaran tek şey, zamanın büyük kısmını çöl kumuna gömülü olarak geçirmiş olmasıdır. MÖ 1400′lerde Firavun Tuthmosis IV ile başlayarak, bin yıllar boyunca Sfenks’i restore etmek için birçok girişimde bulunulmuştur. Bir gün ava çıktığında Sfenks’in gölgesinde uykuya dalan firavunun rüyasında bu büyük yarı-aslan, kendisini içine çeken kumun onu nefessiz bıraktığını, o kumu ortadan kaldırırsa Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tacına sahip olacağını söyler. Sfenks’in pençelerinin arasında, bugünkü adıyla Rüya Sütunu denen bir granit sütun bulunur. Bu sütunun üzerinde, firavunun gördüğü rüyanın hikayesi yazılıdır.
Firavun önünden kumları kaldırmasına rağmen dev heykel kısa süre sonra kendisini tekrar kumlar altında buldu. Napolyon 1798′de Mısır’a geldiğinde Sfenks’in burnu yoktu. Bir rivayete göre bölge Türk hakimiyetindeyken Sfenks’in burnu nişan alma alıştırmalarında hedef olmuştur. Diğer bir tahmin de (doğruluk payı en yüksek tahmin), MS 8. yüzyılda, Sfenks’in kutsal nesnelere karşı saygısız bir idol olduğunu düşünen bir Sufinin burnu keski darbeleriyle söküp çıkardığı yönündedir. 1858′de heykelin etrafındaki kumların bir kısmı Mısır Tarihi Eserler Servisi’nin kurucusu Auguste Mariette tarafından temizlendi. 1925-1936 yılları arasında Fransız mühendis Emile Baraize, Tarihi Eserler Servisini temsilen Sfenks’i kazdı. Antik çağdan sonra ilk kez Büyük Sfenks bir kez daha gün yüzüne çıktı.
Bu gizemli heykel konusunda birçok Mısır araştırmacısının hemfikir olduğu görüş, dördüncü hanedanlık firavunlarından Chephren’in MÖ 2540′ta, bugün Sfenks’in hemen yanında bulunan Chephren Piramidi yapılırken taş yığınının kendi yüzünü taşıyan bir aslana dönüştürülmesini istediği yönündedir. Ancak hiçbir yerde Chephren ve Sfenks arasındaki bu bağlantıyı doğrulayacak yazılı bir kanıt bulunmamaktadır ve heykelin nasıl yapıldığından bahsedilmemektedir. Yapının ihtişamını düşündüğümüzde bu durum biraz kafa karıştırıcıdır. Birçok Mısır araştırmacısı aksini iddia etse de, hiç kimse Sfenks’in ne zaman ve kim tarafından yapıldığını tam olarak bilmez.
1996′da New Yorklu bir dedektif ve uzman heykeli incelediğinde Büyük Sfenks’in yüzünün, bilinen Chepfren tasvirlerine uymadığı sonucuna vardı. Sfenks’in yüzünün Chephren’in büyük kardeşi Djedefre’ye daha çok benzediğini düşünüyordu. Bu konu hâlâ tartışılmaktadır. Sfenks’in kökeninin ve amacının bilinmemesi, ingiliz okültist Paul Brunton ve 1940larda Amerikalı medyum ve kahin Edgar Cayce örneklerinde olduğu gibi sürekli mistik yorumlamaları beraberinde getirmektedir. Cayce bir gün trans halindeyken Sfenks’in ön pençelerinin altında içinde Atlantis yok olduktan sonra hayatta kalanlara ait kayıtlar içeren bir kütüphanenin olduğu gizli bir bölmenin bulunacağını tahmin etmiştir.
Büyük Sfenks, Piramitler yapılırken taş ocağında bırakılan yumuşak, doğal bir kireçtaşından, ön pençeleri bundan ayrı olarak eklenen büyük kireçtaşı parçalarından yapılmıştır. Heykelin en garip özelliklerinden biri, başının gövdesiyle orantısız olmasıdır. Yüz kısmı yapıldıktan sonra heykelin başı farklı firavunlar tarafından değiştirilmiş olabilir, ancak heykelin yapımında temel alınan üslup incelendiğinde, bunun Mısır’da Eski Krallık döneminden (bu dönem MÖ 2181′de sona ermiştir) sonra yapılmış olması imkansızdır. Heykel ilk yapıldığında başı koç ya da şahin başı olup, sonradan insan figürüne dönüştürülmüş olması da bir diğer ihtimaldir. Binlerce yıldır heykel üzerinde yapılan onarım çalışmaları da yüzün boyutlarını küçültmüş veya değiştirmiş olabilir. Özellikle Büyük Sfenks düşünülenden daha eskiyse, heykelin başının vücuduna oranla neden daha küçük olduğuna dair bu tahminlerin hepsinin doğruluk payı vardır.
Son yıllarda, heykelin ne zaman yapıldığına ilişkin yoğun bir tartışma söz konusudur. Öncelikle yazar John Anthony West, Sfenks üzerinde rüzgar ve kum erozyonuyla değil, su erozyonuyla açıklanabilecek bazı aşınmış kısımlar olduğunu fark etti. Bunlar Sfenks’e özgüydü ve platodaki diğer yapılarda bulunmuyordu. Bunun üzerine West, Boston Üniversitesi profesörlerinden jeolog Robert Schoch’u heykel üzerinde incelemeler yapmak üzere davet etti. Yeni bulguları inceleyen Schoch, bunun gerçekten de su erozyonuyla ilgili olduğu fikrine katıldı. Günümüzde Mısır kurak bir bölgedir, ancak bundan 10000 yıl kadar önce bu ülke sulak ve yağış alan bir yerdi. Araştırmaları sonucunda West ve Schoch, su erozyonuna maruz kalmış olduğu için Sfenks’in tahminen 7000 ila 10 000 yıl önce yapılmış olması gerektiğine karar verdiler.
Mısır’da bir zamanlar sık görülen sağanak yağışların Sfenks yapılmadan uzun süre önce sona erdiğine dikkat çeken Mısır aratırmacıları, Schoch’un teorisini çok hatalı bulmuşlardır. Daha da önemlisi, neden Giza Platosu’nda su erozyonuna ilişkin, West ve Schoch’un teorisini doğrulayacak başka tek bir kanıt yoktur? Bölgede gerçekten su erozyonu meydana geldiyse etkisi yalnızca Sfenks heykeliyle sınırlı kalmış olamaz. West ve Schoch, olayı incelerken son yüzyılda Giza’daki yapılara büyük zararlar vermiş olan yoğun endüstriyel kirliliği gözardı ettikleri için de eleştirilmektedir.
Sfenks’in yapılış tarihi konusunda kendi kuramını öne sürmüş bir diğer araştırmacı da yazar Robert Bauval’dır, Bauval 1989′da, Giza’daki üç büyük piramit ve bunların Nil Deltası ile oluşturdukları şeklin, Orion Takımyıldızının kuşağındaki üç yıldız ve bunların Samanyolu ile oluşturdukları şekil gibi, yer üzerinde bir çeşit üç boyutlu hologram çizdiklerini gösteren bir makale yayınladı. Bauval, çok satan kitap Tanrının Parmak İzleri’nin yazarı Graham Hancock’la birlikte, Sfenks, etrafındaki piramitler ve eski çağlara ait bazı yazıların, Orion takımyıldızıyla bağlantılı olan bir çeşit gökbilim haritası oluşturdukları yönünde bir kuram geliştirdi. Bu tahmini harita konusunda ikilinin en güvendikleri kanıt, bu yıldızların MÖ 10500′deki (yani Sfenks’in yapılışından daha da önceki) konumlarıdır. Büyük Sfenks’te gizli geçitler olduğuna dair birçok söylenti vardır. Florida State, Boston ve Waseda Üniversitelerinin (Japonya) araştırmalarında, yapının çevresindeki alanda bazı anormallikler olduğu tespit edilmiştir, ancak bunlar bölgenin doğal özellikleri de olabilir. 1995′te yakınlardaki bir park alanında yenileme çalışmaları yürüten işçiler, içlerinden ikisi yeraltından Sfenks’e doğru yaklaşan bir dizi tünel ve patika buldular.
Bauvel’e göre bu yollar Sfenks ile aynı zamanda yapılmıştır. 1991-1993 yılları arasında sismograf kullanarak yapıda erozyondan kaynaklanabilecek etkilere dair kanıtlar ararken Anthony West’in ekibi yerin birkaç metre altında pençelerin arasında, Sfenks’in her iki yanında düzgün şekiller verilerek açılmış çukurlar ve odacıklara rastladı. Ancak araştırmalarının devamına izin verilmedi. Acaba bu durumda Edgar Cayce’in orada bir kütüphane bulunduğuna yönelik tahmini doğru olabilir mi?
Bugün bu büyük heykel rüzgar, nem ve Kahire’den gelen dumanlı sisin etkisiyle harap olmaktadır. Heykelin yenilenmesi ve korunması için 1950′den beri büyük ve masraflı bir proje yürütülmektedir Ancak, bu projenin başlarında onarım çalışmaları için, kesinlikle kireç taşının yerini tutamayacak olan çimento kullanılmıştır. Bu da heykele daha da zarar vermiştir. Daha sonra 6 yıl boyunca 2000′den fazla kireçtaşı parçası eklenmiş ve yapıya kimyasal maddeler uygulanmıştır, ancak bu yöntem de başarısız olmuştur. 1988′de Sfenks’in sol omzu öyle kötü bir durumdaydı ki, yapıdan taş yığınları düşüyordu. Günümüzde yenileme çalışmaları, zarar gören omuz kısmında onarma çalışmaları yapan ve toprağın altındaki suyun bir kısmını çekmeye çalışan Tarihi Eserler Yüksek Konseyi’nin gözetiminde devam etmektedir. Sonuç olarak, bugün keşif ve kazı çalışmalarına değil, koruma çalışmalarına ağırlık verilmektedir. Bu yüzden Büyük Sfenks’in sırrını öğrenebilmek için daha uzun süre beklememiz gerekecek.
0 Yorumlar